Arama Sonuçları oldu O

Hızlı Erişim Linki: https://www.hadisarabul.com/hadisbul/11981-oldu-O/570

NoHadis MetniKaynak
14241

İbni Abbas ve Enes İbni Mâlik radıyallahu anhüm’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“İnsanOğlunun bir dere dOlusu altını Olsa, bir dere daha ister. Onun ağzını tOpraktan başka bir şey dOlOr:green'>Oldurmaz. Ama Allah, tövbe edenin tövbesini kabul eder.”

Buhârî, Rikak 10; Müslim, Zekât 116-119. Ayrıca bk. Tirmizî, Zühd 27, Menâkıb 32, 64; İbni Mâce, Zühd 27
14242

Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Biri diğerini öldüren ve her ikisi de cennete giren iki kişiden Allah Teâlâ hOşnut Olur. Bunlardan biri Allah yOlunda savaş ederken diğeri tarafından öldürülür. Katil Olan da daha sOnra tövbe eder, müslüman Olur, O da Allah yOlunda savaşırken şehid düşer.”

Buhârî, Cihâd 28; Müslim, mâre 128, 129. Ayr ca bk. Nesâî, Cihâd 38 ibni Mâce, Mukaddime 13
14243

Ebû Mâlik Hâris İbni Âsım el-Eş’arî radıyallahu anh’den rivâyet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Temizlik imanın yarısıdır. Elhamdülillah duası mizânı, sübhânellah ve elhamdülillah sözleri ise yer ile gökler arasını sevap ile dOlOr:green'>Oldurur. Namaz nurdur; sadaka burhandır; sabır ziyâdır. Kur’an senin ya lehinde ya da aleyhinde delildir. Herkes sabahtan (pazara çıkar) nefsini satar; kimi Onu âzâd kimi de helâk eder.”

Müslim,Tahâret 1. Ayr ca bk.Tirmizî, Daavât 86ı
14246

. Enes İbni Mâlik radıyallahu anh şöyle dedi.

Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in hastalığı ağırlaşınca sıkıntıları çOğaldı. Durumu gören Fâtıma radıyallahu anhâ:

Vah babacığım, ne büyük sıkıntın var! dedi. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem: “(Kızım), bugünden sOnra babanın sıkıntısı Olmayacak” buyurdu.

Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem vefat edince, bu defa Fâtıma radıyallahu anhâ:

Allah’ın çağrısına icâbet eden babacığım vah, mekânı Firdevs cenneti Olan babacığım vah, kara haberini ancak dOstu Cebrail’le paylaşacağımız babacığım vah, diye ağladı.

Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in defninden sOnra da Hz. Fâtıma duygu ve üzüntülerini şöyle dile getirdi:

Resûlullah’ın üzerine (çarçabuk) tOprak atmaya eliniz nasıl vardı, gönlünüz nasıl râzı OlOr:green'>Oldu?
Buhârî, Me âzî 83. Ayr ca bk. ibni Mâce, Cenâiz 65
14475

Ümmü Abdullah künyesi ile anılan mü’minlerin annesi Hz. Âişe’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah şöyle buyurmuştur: Bir Ordu harp etmek için Kâbe’ye yürüyecek; sahraya geldiklerinde ise Ordudakilerin hepsi yerin dibine geçirilecek. Âişe der ki: “Ey Allah’ın Resûlü, neden hepsi yerin dibine geçirilsin ki? İçlerinde, ticaret için yOla çıkanlar OlOr:green'>Olduğu gibi Onlardan Olmadığı hâlde yOllarda Orduya katılanlar da vardır, dedim. Resûlullah : Hepsi birden yerin dibine geçirilirler ve kıyamet günü niyetlerine göre haşrOlunurlar.” buyurdu.

B2118 Buhârî, Büyû’, 49; M7244 Müslim, Fiten, 8
14247

Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in azadlısı, dOstu ve dOstunun Oğlu Olan Ebû Zeyd Üsâme İbni Zeyd İbni Hârise radıyallahu anhümâ’dan nakledildiğine göre O şöyle dedi:

Kızı (Zeynep), Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’e:

Oğlum ölmek üzeredir, lutfen bize kadar geliniz, diye haber gönderdi.Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem: “Alan da veren de Allah’tır. O’nun katında her şeyin belli bir vakti vardır. Sabretsin ve ecrini Allah’tan beklesin”, buyurarak kızına selâm gönderdi.

Bunun üzerine Kızı, Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’e; - Ne Olur, mutlaka gelsin, diye tekrar haber yOlladı.

Bu defa Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem yanında Sa’d İbni Ubâde, Muâz İbni Cebel, Übeyy İbni Kâ’b, Zeyd İbni Sâbit ve başka bazı sahâbîler OlOr:green'>Olduğu halde kalkıp kızına gitti. ÇOcuğu Hz. Peygamber’e verdiler, kucağına aldı. Yavrucak pek zOr nefes almaktaydı. Resûlullah’ın gözlerinden yaşlar bOşandı.

Durumu gören Sa’d İbni Ubâde:

Ey Allah’ın Resûlü, bu ne haldir? dedi. Nebî sallallahu aleyhi ve sellem de: “Bu, Allah’ın, kullarının kalbine kOymuş OlOr:green'>Olduğu merhamet duygusudur” buyurdu.

Hadisin bir başka rivâyetinde Hz. Peygamber, “Bu, dilediği kullarının kalbine Allah’ın kOyduğu bir rahmettir. Zaten Allah ancak, merhametli kullarına rahmet eder” buyurmuştur.

Buhârî, Cenâiz 33, Müslim, Cenâiz, 9, 11. Ayrıca bk. Buhârî, Eymân 9, Merdâ 9, Tevhîd 25; Ebû Dâvûd, Cenâiz 24, Edeb 58; Nesâî, Cenâiz 22; İbni Mâce, Cenâiz 53
14248

Suheyb (-i Rûmî) radıyallâhü anh’den rivâyet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Sizden önceki ümmetler içinde bir padişah, bir de Onun sihirbazı vardı. Bu sihirbaz yaşlanınca, padişaha:

“Ben yaşlandım, bana genç birini göndersen de Ona sihirbazlığı öğretsem” dedi.

Padişah da Ona bir genç gönderdi. Gencin yOlu üzerinde bir rahip bulunmaktaydı. Genç Ona uğradı, yanında Oturdu ve kOnuşmalarını dinledi, beğendi. Sihirbaza her gittiğinde rahibe uğrar ve yanında bir süre kalırdı. Sihirbaz Ona “niçin geç kaldın?” diye kızar ve döğerdi. Delikanlı bu durumu rahibe şikâyet etti. O da şöyle dedi:

Sihirbazdan kOrktuğunda, “evdekiler alıkOydular”de; âilenden çekindiğindede “sihirbaz alıkOydu” de.

Genç, durumu böylece idare edip giderken, bir gün yOlda insanların gelip geçmesine engel Olan büyük ve yırtıcı bir hayvana rastladı ve kendi kendine “Sihirbazın mı yOksa râhibin mi daha üstün OlOr:green'>Olduğunu işte şimdi öğreneceğim” diyerek bir taş aldı ve “Ey Allahım, rahibin yaptıklarını sihirbazın yaptıklarından daha çOk seviyOrsan, şu hayvanı öldür ki insanlar yOllarına devam etsinler” dedi ve taşı hayvana dOğru fırlatıp Onu öldürdü. Halk da geçip gitti. Daha sOnra delikanlı râhibe gelip Olayı anlattı. Râhip Ona:

Delikanlı! Şimdi artık sen benden daha üstünsün. Zira, sen bu gördüğüm mertebeye erişmişsin. Öyle sanıyOrum ki, sen yakında bir belâya uğratılacaksın. Böyle bir şey Olursa, sakın benim bulunduğum yeri kimseye gösterme! dedi.

Delikanlı, körleri, alaca hastalığına tutulmuş Olanları kurtarır ve diğer hastalıkları da tedâvî ederdi. Padişahın O sıralarda kör Olmuş bir yakını bunu duydu, değerli hediyelerle birlikte delikanlıya gitti ve:

Eğer beni tedâvî edersen, bütün bunlar senin Olacak dedi.

Delikanlı:

Ben kendiliğimden kimseye şifâ veremem. Şifayı ancak Allah Teâlâ verir.Eğer sen Yüce Allah’a inanırsan, ben Ona dua ederim, O da (dilerse) sana şifa verir, dedi.

Adam iman etti. Allah Teâlâ da Ona şifa verdi. Adam eskiden OlOr:green'>Olduğu gibi padişahın yanına gelip meclisteki yerini aldı.

Padişah:

Senin gözünü kim iyi etti? diye sOrdu. O da: Rabbim, dedi.

Bu defa Padişah:

Senin benden başka rabbin mi var? diye gürledi.

Adam:

Benim de senin de rabbin Allah Teâlâ’dır, dedi.

Bunun üzerine sinirlenen padişah adamı tutuklattı ve gencin yerini gösterinceye kadar Ona işkence ettirdi. SOnuçta adam gencin yerini söyledi. Delikanlı getirildi. Padişah Ona:

Delikanlı, demek senin sihirbazlığın körleri ve alacaları iyi edecek dereceye ulaşmış. Duydum ki sen epeyce işler yapıyOrmuşsun, öyle mi? diye sOrdu.

Delikanlı:

Hayır, ben kimseye şifa veremem. Şifa veren Allah Teâlâ’dır dedi.

Padişah delikanlıyı tutuklattı ve rahibin yerini gösterinceye kadar Ona işkence ettirdi. Neticede râhip getirildi ve kendisine “dininden dön!” denildi. Râhip bu teklife yanaşmadı. Bunun üzerine padişah bir testere getirtip başının tam Ortasından rahibi ikiye biçtirdi. Rahibin parçalarının her biri bir yana düştü. SOnra Padişahın adamı getirildi Ona da “dininden dön!” denildi. Ancak O da kabul etmedi. Padişah Onu da parçalarının her biri bir tarafa düşünceye kadar testere ile başının Ortasından ikiye biçtirdi. Daha sOnra delikanlı getirildi ve “dininden dön (yOksa öleceksin)” diye tehdid edildi, fakat delikanlı direndi. Padişah delikanlıyı adamlarından bir gruba teslim etti ve Onlara şu tâlimatı verdi:

Bunu şu dağın tepesine çıkarın, dininden dönerse ne âlâ, değilse, aşağıya yuvarlayın gitsin.

Delikanlıyı götürdüler, dağın tepesine çıkardılar.

Delikanlı:

“Allahım, beni bunların elinden nasıl dilersen öylece kurtar!” diye dua etti. Bunun üzerine dağ sarsıldı ve Onlar aşağı yuvarlandılar. Delikanlı sapasağlam yürüyerek padişahın yanına döndü. Padişah Ona:

Yanındakiler ne OlOr:green'>Oldu? dedi.

Delikanlı da :

Allah beni Onların elinden kurtardı, dedi.

Bunun üzerine padişah, delikanlıyı adamlarından bir başka gruba teslim etti ve:

Bunu Kurkur denilen bir gemiye bindirip denizin Ortasına götürün. Dininden dönerse ne âlâ, değilse, denize atın gitsin, dedi.

Delikanlıyı alıp götürdüler. O:

“Allahım, beni bunların elinden dilediğin şekilde kurtar!” diye dua etti.

Gemi içindekilerle beraber ala-bOra OlOr:green'>Oldu, hepsi bOğuldu. Delikanlı sağ-sâlim padişahın yanına döndü.

Padişah Onu görünce:

Yanındakiler ne OlOr:green'>Oldu? diye sOrdu.

Delikanlı da:

Allah beni Onların elinden kurtardı, dedi ve ilâve etti: Benim sana söyleyeceklerimi yapmadıkça beni öldüremezsin.

Padişah:

Neymiş Onlar? dedi.

Delikanlı :

Halkı geniş bir meydanda tOpla. Beni de bir hurma kütüğüne bağla.Okdanlığımdan bir Ok al, yayın tam Ortasına kOy. SOnra da “Delikanlının rabbinin adıyla de ve at. İşte ancak bunu yaparsan beni öldürebilirsin” dedi.

Padişah halkı geniş bir meydanda tOpladı. Delikanlıyı hurma kütüğüne bağladı. SOnra delikanlının sadağından bir Ok aldı, yayına yerleştirdi. “Delikanlının rabbi Olan Allah adıyla” deyip Oku fırlattı. Ok, delikanlının şakağına isabet etti. Delikanlı elini şakağına kOydu ve Oracıkta öldü.

Bunun üzerine halk:

Biz, delikanlının rabbine iman ettik, dediler.

Daha sOnra durumu padişaha ileterek:

Gördün mü çekindiğin şey nihâyet başına geldi; halk iman etti, dediler.

Bunun üzerine padişah, sOkak başlarına büyük hendekler kazılmasını emretti. Hendekler ateşle dOlOr:green'>Oldurulmuştu.

Padişah:

Bu yeni dinden dönmeyen herkesi, zOrla ateşe atın, (yahut “Onları ateşe girmeye zOrlayın”) dedi.

Emri yerine getirdiler. En sOnunda kucağında çOcuğu ile bir kadın geldi, bir ara ateşe girmemek ister gibi yaptı, sendeledi. ÇOcuk:

“Anneciğim, sık dişini, sabret, çünkü sen hak din üzeresin!” de(mek suretiyle annesini cesaretlendir)di.

Müslim, Zühd 73
14249

Enes İbni Mâlik radıyallahu anh’den rivâyet edildiğine göre Nebî sallallahu aleyhi ve sellem, (çOcuğunun) mezarı başında (bağıra-çağıra) ağlayan bir kadının yanından geçti.

Ona:

“Allah’dan kOrk ve sabret!” buyurdu.

Kadın:

Çek git başımdan; zira benim başıma gelen felâket, senin başına gelmemiştir, dedi.

Kadın Hz. Peygamber’i tanıyamamıştı. Kendisine, Onun Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem OlOr:green'>Olduğunu söylediler. Bunu duyar duymaz Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in kapısına kOştu, Orada kapıcılar yOktu. (Özür beyân etmek üzere Hz. Peygamber’e):

Sizi tanıyamadım, dedi.

Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem de:

“Sabır dediğin, felâketle karşılaştığın ilk anda dayanmaktır” buyurdu.
Buhârî, Cenâiz 32, 43; Ahkâm 11; Müslim, Cenâiz l4-l5. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Cenâiz 23; Tirmizî, Cenâiz 13; Nesâî, Cenâiz 22
14473

Bize Vekî' ve Yezîd İbn Hârûn tahdîs ettiler. Lafız Yezîd'indir: Onlar da Kelımes ibnu'l-Hasen'den; O da Abdullah ibn Bureyde'den; O da Abdullah ibnu Mugaffel(R)'den. Abdullah ibn Mugaffel bir kimseyi sapan ile taş atarken gördü de Ona:

— Böyle taş atma! Çünkü Rasûlullah (S) böyle sapan ile taş at­maktan (ümmetini) nehyetti -yâhud sapanla taş atmayı çirkin görürdü-, demiştir.

Râvî İbn Mugaffel devamla:

— Şübhesiz bu sapan taşıyle ne av avlanır, ne de düşman para­lanır ve öldürülür. Ancak bu taş bazen diş kırar, bazen de göz çıka­rır, demiştir.

Abdullah ibn Mugaffel bunun ardından bir müddet sOnra O kim­seyi yine sapanla taş atarken görmüş de Ona:

— Ben sana Rasûlullah'ın sapan taşı atmayı nehyettiği -yâhud: Bu atışı çirkin gördüğünü- tahdîs edip söylüyOrum da sen hâlâ atma­ya devam ediyOrsun! Artık seninle bundan sOnra şu kadar şu kadar zaman kOnuşmam! demiştir

 
Buhari - KITABU'Z-ZEBAIH VE'Ş-SAYD - 5
14258

. Enes İbni Mâlik radıyallahu anh’den rivâyet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Başına bir musibet geldi diye hiç biriniz ölümü temenni etmesin. Mutlaka böyle bir şey temenni etmek zOrunda kalırsa: ‘Allahım, benim için yaşamak hayırlı OlOr:green'>Olduğu sürece beni yaşat, hakkımda ölüm hayırlı OlOr:green'>Olduğu zaman da beni öldür’ desin.”

Buhârî, Merdâ 19; Daavât 30; Müslim, Zikir 10, 13. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Cenâiz 9; Nesâî, Cenâiz 1; İbni Mâce Zühd 31