Arama Sonuçları mi En

Hızlı Erişim Linki: https://www.hadisarabul.com/hadisbul/32367-mi-En/1860

NoHadis MetniKaynak
14237

Zirr İbni Hubeyş şöyle dedi;

Mestler üzerine nasıl mesh edileceğini sormak üzere Safvân İbni Assâl radıyallahu anh’ın yanına gitEn'>miştim. Bana:

Zirr! Niçin geldin? diye sordu. BEn de: İlim öğrEnmek için, deyince şunları söyledi: Melekler, ilim öğrEnEnlerdEn hoşlandıkları için onlara kanat gererler. BEn de: Büyük ve küçük abdesttEn sonra mestler üzerine nasıl mesh edileceğikafamı kurcaladı. SEn de Hz. Peygamber’in ashâbından olduğun için, onun bu konuda bir şey söylediğini duydun mu diye sormaya geldim, dedim. Safvân: Evet, duydum. Resûl-i Ekrem seferde bulunduğumuz zaman mestleri üçgün üç gece çıkarmamayı, büyük ve küçük abdest bozduktan, uyuduktan sonra bile mestlere meshetmeyi, ancak cünüp olunca mestleri çıkarmayı emrederdi, dedi. Onun sevgiye dair bir şey söylediğini duydun mu? diye sordum. Evet, duydum. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ile bir sefere çıkmıştık. Biz onun yanındaykEn bir bedevî kaba sesiyle: Muhammed! diye bağırdı.

Hz. Peygamber de onun sesine yakın bir sesle:

“Gel bakalım”, dedi.

Bedevîye dönerek:

Yazıklar olsun sana! Hz. Peygamber’in huzurunda bulunuyorsun. Kıs sesini! Yüksek sesle bağırmanı Allah yasakladı, dedim.

Bedevî:

Vallahi sesiEn'>mi kısmam, dedi ve Resûl-i Ekrem’e: Birilerini sevEn, ama onlarla beraber olacak kadar iyiliği bulunmayan kimse hakkında ne dersin? diye sordu.

Hz. Peygamber şöyle buyurdu:

“Bir kimse, kıyamet gününde, sevdikleriyle beraberdir.” Safvân İbni Assâl sözüne devamla dedi ki: Hz. Peygamber bu konuda uzun uzun konuştu. Hatta bir ara batı taraflarında bulunan bir kapıdan bahsetti. “Kapı yaya yürüyüşüyle kırk yıl veya yetEn'>miş yıl (yahut râvinin hatırladığına göre süvari gidişiyle kırk veya yetEn'>miş yıl) gEnişliğindedir”, buyurdu.

Şamlı muhaddislerdEn Süfyân İbni Uyeyne şöyle dedi:

Allah gökleri ve yeri yarattığı gün, bu kapıyı tövbe için açık olarak yaratmıştır. Güneş battığı yerdEn doğuncaya kadar o kapı kapanmayacaktır.
Tirmizî, Daavât 98. Ayr ca bk. Tirmizî, Tahâret, 71; Nesâî, Tahâret 97, 113;ı İbni Mâce, Fiten 32
14483

Ebû Hüreyre’dEn (ra) rivayet edildiğine göre
Resûlullah şöyle buyurmuştur:
Kişinin (caEn'>mide) cemaatle kıldığı namaz, evinde veya dükkanında kıldığı
namazdan yirEn'>mi küsur kat üstündür. Şayet bir kimse güzelce abdest alır,
sırf namaz kılmak maksadıyla caEn'>miye gelirse, caEn'>miye girinceye kadar attığı
her adımla onun derecesi yükselir ve günahı bağışlanır. CaEn'>miye girince de
namaz için oturduğu müddetçe sanki namazdaymış gibi sayılır. Namazı
kıldığı yerde kaldıkça kimseye sıkıntı vermediği ve abdesti bozulmadığı
(yahut günah işlemediği) takdirde, melekler onun için şöyle dua eder:
“Allah’ım, sEn bu kişiye rahmet et. Allah’ım, onu bağışla. Allah’ım, onun
tövbesini kabul et.”
 

(M1506 Müslim, Mesâcid, 272; B477 Buhârî, Salât, 87)
14240

Ebû Nüceyd İmrân İbni Husayn el-Huzâî radıyallahu anhümâ’dan rivayet edildiğine göre Cüheyne kabilesindEn zina ederek gebe kalmış bir kadın Peygamber aleyhisselâm’ın huzuruna geldi ve:

Yâ Resûlallah! Cezayı gerektirEn bir suç işledim. Cezamı ver, dedi.

Bunun üzerine Peygamber aleyhisselâm kadının velisini çağırttı. Ona:

“Bu kadına iyi davran! Doğum yapınca bana getir!” buyurdu.

Adam Resûl-i Ekrem’in buyurduğu gibi yaparak kadını doğumdan sonra getirdi.

Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem kadının üzerine elbisesinin iyice bağlanmasını emretti; sıkı sıkıya bağladılar. Sonra Peygamber aleyhisselâm’ın emri üzerine taşlanarak öldürüldü. Daha sonra Resûl-i Ekrem kadının cEnaze namazını kıldı.

Hz. Ömer:

Yâ Resûlallah! Zina etEn'>miş bir kadının namazını mı kılıyorsun? diye sorunca Hz. Peygamber şunları söyledi: “O kadın öyle bir tövbe etti ki, şayet onun tövbesi Medine halkından yetEn'>miş kişiye taksim edilseydi, hepsine yeterdi. SEn CEnâb-ı Hakk’ın rızasını kazanmak için can vermektEn daha üstün bir şey biliyor musun?”
Müslim, Hudûd 24. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Hudûd 24; Nesâî, Cenâiz 64
14243

Ebû Mâlik Hâris İbni Âsım el-Eş’arî radıyallahu anh’dEn rivâyet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“TeEn'>mizlik imanın yarısıdır. Elhamdülillah duası En'>mizânı, sübhânellah ve elhamdülillah sözleri ise yer ile gökler arasını sevap ile doldurur. Namaz nurdur; sadaka burhandır; sabır ziyâdır. Kur’an sEnin ya lehinde ya da aleyhinde delildir. Herkes sabahtan (pazara çıkar) nefsini satar; kiEn'>mi onu âzâd kiEn'>mi de helâk eder.”

Müslim,Tahâret 1. Ayr ca bk.Tirmizî, Daavât 86ı
14245

Ebû Yahyâ Suheyb İbni Sinân radıyallahu anh’dEn rivâyet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Mü’En'>minin durumu gıbta ve hayranlığa değer. Çünkü her hâli kEndisi için bir hayır sebebidir. Böylesi bir özellik sadece mü’En'>minde vardır:

Sevinecek olsa, şükreder; bu onun için hayır olur. Başına bir belâ gelecek olsa, sabreder; bu da onun için hayır olur.”

Müslim, Zühd 64
14475

Ümmü Abdullah künyesi ile anılan mü’En'>minlerin annesi Hz. Âişe’dEn (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah şöyle buyurmuştur: Bir ordu harp etmek için Kâbe’ye yürüyecek; sahraya geldiklerinde ise ordudakilerin hepsi yerin dibine geçirilecek. Âişe der ki: “Ey Allah’ın Resûlü, nedEn hepsi yerin dibine geçirilsin ki? İçlerinde, ticaret için yola çıkanlar olduğu gibi onlardan olmadığı hâlde yollarda orduya katılanlar da vardır, dedim. Resûlullah : Hepsi birdEn yerin dibine geçirilirler ve kıyamet günü niyetlerine göre haşrolunurlar.” buyurdu.

B2118 Buhârî, Büyû’, 49; M7244 Müslim, Fiten, 8
14248

Suheyb (-i Rûmî) radıyallâhü anh’dEn rivâyet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“SizdEn önceki ümmetler içinde bir padişah, bir de onun sihirbazı vardı. Bu sihirbaz yaşlanınca, padişaha:

“BEn yaşlandım, bana gEnç birini göndersEn de ona sihirbazlığı öğretsem” dedi.

Padişah da ona bir gEnç gönderdi. GEncin yolu üzerinde bir rahip bulunmaktaydı. GEnç ona uğradı, yanında oturdu ve konuşmalarını dinledi, beğEndi. Sihirbaza her gittiğinde rahibe uğrar ve yanında bir süre kalırdı. Sihirbaz ona “niçin geç kaldın?” diye kızar ve döğerdi. Delikanlı bu durumu rahibe şikâyet etti. O da şöyle dedi:

Sihirbazdan korktuğunda, “evdekiler alıkoydular”de; âilEndEn çekindiğindede “sihirbaz alıkoydu” de.

GEnç, durumu böylece idare edip giderkEn, bir gün yolda insanların gelip geçmesine Engel olan büyük ve yırtıcı bir hayvana rastladı ve kEndi kEndine “Sihirbazın mı yoksa râhibin En'>mi daha üstün olduğunu işte şimdi öğrEneceğim” diyerek bir taş aldı ve “Ey Allahım, rahibin yaptıklarını sihirbazın yaptıklarından daha çok seviyorsan, şu hayvanı öldür ki insanlar yollarına devam etsinler” dedi ve taşı hayvana doğru fırlatıp onu öldürdü. Halk da geçip gitti. Daha sonra delikanlı râhibe gelip olayı anlattı. Râhip ona:

Delikanlı! Şimdi artık sEn bEndEn daha üstünsün. Zira, sEn bu gördüğüm mertebeye erişEn'>mişsin. Öyle sanıyorum ki, sEn yakında bir belâya uğratılacaksın. Böyle bir şey olursa, sakın bEnim bulunduğum yeri kimseye gösterme! dedi.

Delikanlı, körleri, alaca hastalığına tutulmuş olanları kurtarır ve diğer hastalıkları da tedâvî ederdi. Padişahın o sıralarda kör olmuş bir yakını bunu duydu, değerli hediyelerle birlikte delikanlıya gitti ve:

Eğer bEni tedâvî edersEn, bütün bunlar sEnin olacak dedi.

Delikanlı:

BEn kEndiliğimdEn kimseye şifâ veremem. Şifayı ancak Allah Teâlâ verir.Eğer sEn Yüce Allah’a inanırsan, bEn ona dua ederim, o da (dilerse) sana şifa verir, dedi.

Adam iman etti. Allah Teâlâ da ona şifa verdi. Adam eskidEn olduğu gibi padişahın yanına gelip meclisteki yerini aldı.

Padişah:

SEnin gözünü kim iyi etti? diye sordu. O da: Rabbim, dedi.

Bu defa Padişah:

SEnin bEndEn başka rabbin En'>mi var? diye gürledi.

Adam:

BEnim de sEnin de rabbin Allah Teâlâ’dır, dedi.

Bunun üzerine sinirlEnEn padişah adamı tutuklattı ve gEncin yerini gösterinceye kadar ona işkEnce ettirdi. Sonuçta adam gEncin yerini söyledi. Delikanlı getirildi. Padişah ona:

Delikanlı, demek sEnin sihirbazlığın körleri ve alacaları iyi edecek dereceye ulaşmış. Duydum ki sEn epeyce işler yapıyormuşsun, öyle En'>mi? diye sordu.

Delikanlı:

Hayır, bEn kimseye şifa veremem. Şifa verEn Allah Teâlâ’dır dedi.

Padişah delikanlıyı tutuklattı ve rahibin yerini gösterinceye kadar ona işkEnce ettirdi. Neticede râhip getirildi ve kEndisine “dinindEn dön!” dEnildi. Râhip bu teklife yanaşmadı. Bunun üzerine padişah bir testere getirtip başının tam ortasından rahibi ikiye biçtirdi. Rahibin parçalarının her biri bir yana düştü. Sonra Padişahın adamı getirildi ona da “dinindEn dön!” dEnildi. Ancak o da kabul etmedi. Padişah onu da parçalarının her biri bir tarafa düşünceye kadar testere ile başının ortasından ikiye biçtirdi. Daha sonra delikanlı getirildi ve “dinindEn dön (yoksa öleceksin)” diye tehdid edildi, fakat delikanlı dirEndi. Padişah delikanlıyı adamlarından bir gruba teslim etti ve onlara şu tâlimatı verdi:

Bunu şu dağın tepesine çıkarın, dinindEn dönerse ne âlâ, değilse, aşağıya yuvarlayın gitsin.

Delikanlıyı götürdüler, dağın tepesine çıkardılar.

Delikanlı:

“Allahım, bEni bunların elindEn nasıl dilersEn öylece kurtar!” diye dua etti. Bunun üzerine dağ sarsıldı ve onlar aşağı yuvarlandılar. Delikanlı sapasağlam yürüyerek padişahın yanına döndü. Padişah ona:

Yanındakiler ne oldu? dedi.

Delikanlı da :

Allah bEni onların elindEn kurtardı, dedi.

Bunun üzerine padişah, delikanlıyı adamlarından bir başka gruba teslim etti ve:

Bunu Kurkur dEnilEn bir geEn'>miye bindirip dEnizin ortasına götürün. DinindEn dönerse ne âlâ, değilse, dEnize atın gitsin, dedi.

Delikanlıyı alıp götürdüler. O:

“Allahım, bEni bunların elindEn dilediğin şekilde kurtar!” diye dua etti.

GeEn'>mi içindekilerle beraber ala-bora oldu, hepsi boğuldu. Delikanlı sağ-sâlim padişahın yanına döndü.

Padişah onu görünce:

Yanındakiler ne oldu? diye sordu.

Delikanlı da:

Allah bEni onların elindEn kurtardı, dedi ve ilâve etti: BEnim sana söyleyecekleriEn'>mi yapmadıkça bEni öldüremezsin.

Padişah:

NeyEn'>miş onlar? dedi.

Delikanlı :

Halkı gEniş bir meydanda topla. BEni de bir hurma kütüğüne bağla.Okdanlığımdan bir ok al, yayın tam ortasına koy. Sonra da “Delikanlının rabbinin adıyla de ve at. İşte ancak bunu yaparsan bEni öldürebilirsin” dedi.

Padişah halkı gEniş bir meydanda topladı. Delikanlıyı hurma kütüğüne bağladı. Sonra delikanlının sadağından bir ok aldı, yayına yerleştirdi. “Delikanlının rabbi olan Allah adıyla” deyip oku fırlattı. Ok, delikanlının şakağına isabet etti. Delikanlı elini şakağına koydu ve oracıkta öldü.

Bunun üzerine halk:

Biz, delikanlının rabbine iman ettik, dediler.

Daha sonra durumu padişaha ileterek:

Gördün mü çekindiğin şey nihâyet başına geldi; halk iman etti, dediler.

Bunun üzerine padişah, sokak başlarına büyük hEndekler kazılmasını emretti. HEndekler ateşle doldurulmuştu.

Padişah:

Bu yEni dindEn dönmeyEn herkesi, zorla ateşe atın, (yahut “onları ateşe girmeye zorlayın”) dedi.

Emri yerine getirdiler. En sonunda kucağında çocuğu ile bir kadın geldi, bir ara ateşe girmemek ister gibi yaptı, sEndeledi. Çocuk:

“Anneciğim, sık dişini, sabret, çünkü sEn hak din üzeresin!” de(mek suretiyle annesini cesaretlEndir)di.

Müslim, Zühd 73
14474

En'>minlerin emîri Ebû Hafs Ömer b. Hattâb b. Nüfeyl b. Abdüluzzâ b. Riyâh
b. Abdullah b. Kurt b. Rezâh b. Adî b. Ka’b b. Lüey b. Gâlib el-Kureşî el-Adevî,
Resûlullah’ın şöyle dediğini işittiğini nakletEn'>miştir:
Ameller niyetlere göredir. Herkes sadece niyetinin karşılığını alır. Kim Allah’a
ve Resûlü’ne hicret ederse o, (gerçektEn) Allah’a ve Resûlü’ne hicret etEn'>miş
olur. Kim de erişeceği bir dünyalık veya evlEneceği bir kadından dolayı hicret
ederse hicreti, hicretine sebep olan şeyedir.

B1 Buhârî, Bed’ü’l-vahy, 1; M4927 Müslim, İmâre, 155
14249

Enes İbni Mâlik radıyallahu anh’dEn rivâyet edildiğine göre Nebî sallallahu aleyhi ve sellem, (çocuğunun) mezarı başında (bağıra-çağıra) ağlayan bir kadının yanından geçti.

Ona:

“Allah’dan kork ve sabret!” buyurdu.

Kadın:

Çek git başımdan; zira bEnim başıma gelEn felâket, sEnin başına gelmeEn'>miştir, dedi.

Kadın Hz. Peygamber’i tanıyamamıştı. KEndisine, onun Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem olduğunu söylediler. Bunu duyar duymaz Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in kapısına koştu, orada kapıcılar yoktu. (Özür beyân etmek üzere Hz. Peygamber’e):

Sizi tanıyamadım, dedi.

Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem de:

“Sabır dediğin, felâketle karşılaştığın ilk anda dayanmaktır” buyurdu.
Buhârî, Cenâiz 32, 43; Ahkâm 11; Müslim, Cenâiz l4-l5. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Cenâiz 23; Tirmizî, Cenâiz 13; Nesâî, Cenâiz 22
14250

Ebû Hüreyre radıyallahu anh’dEn rivâyet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, “Allah Teâlâ şöyle buyurdu deEn'>miştir.

“ Dünyada sevdiği bir dostunu aldığım zaman, (sabredip) ecrini Allah’tan bekleyEn mü’En'>min kulumun katımdaki karşılığı cEnnettir.”

Buhârî, Rikak 6