Arama Sonuçları Dini kendi

Hızlı Erişim Linki: https://www.hadisarabul.com/hadisbul/52291-Dini-kendi/100

NoHadis MetniKaynak
14283

Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre kendisi, Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’in şöyle buyurduğunu işitmiştir:

“İsrâil oğulları arasında biri ala tenli (abraş), biri kel, biri de kör üç kişi vardı. Allah Teâlâ onları sınamak istedi ve kendilerine bir melek gönderdi.

Melek ala tenliye geldi:

En çok istediğin şey nedir? dedi. Ala tenli: Güzel (bir) renk, güzel (bir) ten ve insanların iğrendiği şu halin benden giderilmesi, dedi. Melek onu sıvazladı ve ala tenlilik gitti, rengi güzelleşti. Melek bu defa: En çok sahip olmak istediğin mal nedir? dedi. Adam: Deve (yahut da sığır)dır, dedi. Ona on aylık gebe bir deve verildi. Melek: Allah sana bu deveyi bereketli kılsın! diye dua etti.

Sonra kele gelerek:

En çok istediğin şey nedir? dedi. Kel: Güzel (bir) saç ve insanları benden uzaklaştıran şu kelliğin giderilmesi dedi. Melek onu sıvazladı, kelliği kayboldu. kendisine gür ve güzel (bir) saç verildi. Melek sordu: En çok sahip olmak istediğin mal nedir? Adam: Sığır… dedi. Ona da gebe bir inek verildi. Melek: Allah sana bunu bereketli kılsın! diye dua ettikten sonra körün yanına geldi ve : En çok istediğin şey nedir? dedi. Kör: Allah’ın gözlerimi iâde etmesini ve insanları görmeyi çok istiyorum, dedi. Melek (onun gözlerini) sıvazladı. Allah onun gözlerini iâde etti. Bu defa Melek: En çok sahip olmak istediğin şey nedir? dedi. O da: Koyun… dedi. Bunun üzerine ona döl veren bir gebe koyun verildi.

Deve ve sığır yavruladı, koyun kuzuladı. Neticede birinin vâdi dolusu develeri, diğerinin vâdi dolusu sığırı, ötekinin de bir vâdi dolusu koyun sürüsü oldu.

Daha sonra melek ala tenliye, eski kılığında geldi ve:

Fakirim, yoluma devam edecek imkânım yok. Gitmek istediğim yere önce Allah sonra senin yardımın sâyesinde ulaşabilirim. Rengini ve cilDini güzelleştiren Allah aşkına senden yolculuğumu tamamlayabileceğim bir deve istiyorum, dedi.

Adam:

Mal verilecek yer çoook, dedi. Melek: Ben seni tanıyor gibiyim. Sen insanların kendisinden iğrendikleri, fakirken Allah’ın zengin ettiği abraş değil misin? dedi. Adam: Bana bu mal atalarımdan miras kaldı, dedi. Melek: Eğer yalan söylüyorsan, Allah seni eski haline çevirsin, dedi.

Sonra melek, eski kılığına girip kelin yanına geldi. Ona da abraşa söylediklerini söyledi. Kel de abraş gibi cevap verdi. Melek ona da:

Yalan söylüyorsan, Allah seni eski haline çevirsin! dedi.

Körün kılığına girip bu defa da onun yanına gitti ve:

Fakir ve yolcuyum. Yoluma devam edecek imkânım kalmadı. Bugün önce Allah’ın sonra senin sâyende yoluma devam edebileceğim. Sana gözlerini geri veren Allah aşkına senden bir koyun istiyorum ki, onunla yoluma devam edebileyim, dedi. Bunun üzerine (eski) kör: Ben gerçekten kördüm. Allah gözlerimi iâde etti. İstediğini al, istediğini bırak. Allah’a yemin ederim ki, bugün alacağın hiçbir şeyde sana zorluk çıkarmayacağım, dedi. Melek:

Malın senin olsun. Bu sizin için bir imtihandı. Allah senden razı oldu, arkadaşlarına gazap etti, cevabını verdi (ve oradan ayrıldı).

Buhârî, Enbiyâ 51; Müslim, Zühd 10
14312

Yine Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Hayber Savaşı’nda şöyle buyurdu:

“Bu sancağı, Allah’ı ve Resûlünü seven, Allah’ın fethi kendisine nasip edeceği bir yiğide vereceğim.”

Ömer radıyallahu anh demiştir ki, “Emirliği o günkü kadar hiçbir zaman arzu etmedim. Beni çağırır ümidiyle Resûlullah’a kendimi göstermeye çalıştım durdum. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Ali İbni Ebû Tâlib’i çağırdı, sancağı ona teslim etti ve şöyle buyurdu:

“Yürü, Allah fethi müyesser kılıncaya kadar sağa-sola bakınma!”

Ali derhal hareket etti, sonra durdu ve arkasına dönmeden (gözlerini hedeften ayırmadan) seslendi:

Ey Allah’ın elçisi, onlarla ne (yapmaları) için savaşayım?

Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Onlarla, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Resûlü olduğuna şehâdet getirmelerine kadar savaş. Bunu yaptıkları an, -Dinin yasaklarını çiğnemedikçe- kanlarını ve mallarını senden korumuş olurlar. Asıl hesapları(nı görmek ise) Allah’a aittir.”
Müslim, Fezâilü’s-sahâbe 33. Ayrıca bk. Buharî, Fezâilü’l-ashâb 9
14453

Abdullah ibn Abbâs (R) şöyle haber vermiştir: Rasû­lullah (S) ölmüş bir koyunun yanından geçti de:

—  "Bunun derisiyle faydalansayDiniz ya!" buyurdu. Sahâbîler:

—  Bu koyun kendiliğinden ölmüştür, dediler. Rasûlullah:

—  "Ölü hayvanın ancak etini yemek haram oldu" buyurdu

Buhari - KİTABU'L-BUYU' - 164
14358

Adî İbni Hâtim radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre “Nebi sallallahu aleyhi ve sellem’i şöyle buyururken dinledim” demiştir:

“Yarım hurma ile de olsa, cehennemden korunmaya bakın!”

Buhârî, Edeb 34, Zekât 10, Rikak 51, Tevhîd 36; Müslim, Zekât 66-70. Ayrıca bk. Tirmizî, Kıyâmet 1, Zühd 37; Nesâî, Zekât 63-64; İbni Mâce, Mukaddime 13, Zekât 28

Buhârî (Zekât 10, Rikak 31, Tevhid 36) ve Müslim’in (Zekât 97) Adî İbni Hâtim’den bir başka rivayetlerinde, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Allah, sizin her biriniz ile tercümansız konuşacaktır. Kişi sağ tarafına bakacak, âhirete gönderdiklerinden başka bir şey göremeyecektir. Soluna bakacak, âhirete gönderdiklerinden başka bir şey göremeyecektir. Önüne bakacak, karşısında cehennemden başka bir şey göremeyecektir. O halde artık bir hurmanın yarısı ile de olsa, kenDinizi cehennem ateşinden koruyun. Bunu da bulamayan, güzel bir söz ile kendisini korusun.”

Buhârî, Edeb 34, Zekât 10, Rikak 51, Tevhîd 36; Müslim, Zekât 66-70. Ayrıca bk. Tirmizî, Kıyâmet 1, Zühd 37; Nesâî, Zekât 63-64; İbni Mâce, Mukaddime 13, Zekât 28 Buhârî (Zekât 10, Rikak 31, Tevhid 36) ve Müslim’in (Zekât 97)
14423

Enes ibn Mâlik (R) şöyle demiştir: Beri Rasûlullah(S)'tan işittim, şöyle buyuruyordu: "Kim rızkının kendisine genişletilmesi yâhud ömrünün bakıyyesi kendisine uzatılması kenDini sevindirirse, o kimse hısımlarıyle ilgilensin (yânı onlara iyiliği, ihsanı ekleyip dursun)"

Buhari - KİTABU'L-BUYU' - 19
14397

Bize Şu'be tahdîs etti ki, Ebû Cemre Nasr ibnu İmrân ed-Dab'î şöyle demiştir: İbn Abbâs (R) beni kendi serîri üzerine otur­turdu. O bana şöyle derdi: Abdu'1-Kays elçileri (Bahreyn tarafların­dan) Rasûlullah'ın huzuruna geldikleri zaman:

—  "Hey'et kimlerdendir?" diye sordu. Onlar:

—  Biz Rabîa kabîlelerindeniz, dediler. Rasûlullah (S):

—  "Hoş gelDiniz! Allah sizi utandırmasın, pişman etmesin!" buyurdu.

Bunun üzerine onlar:

— Yâ Rasûlallah! Seninle bizim aramızda kâfir olan Mudar ka­bileleri vardır. O hâide bize kestirme birşey emret de, o sebeble biz­ler cennete girelim ve onu arkamızda kalanlarımıza haber verelim! dediler.

Bu arada Rasûlullah'a içkileri de sordular. Rasûlullah onları dört şeyden nehyetti ve dört şeyi de emretti: Onlara yalnız Allah'a îmân ile emrettikten sonra:

—  "Yalnız Allah'a îmân etmek ne demektir, bilir misiniz?" di­ye sordu.

Onlar:

— Allah ve Rasûlü en iyi bilendir! dediler. Rasûlullah:

—  "Ortaksız ve yalnız olarak Allah'tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed'in Allah 'in Rasûlü olduğuna şehâdet etmek, namazı kılmak, zekâtı vermek -râvî dedi ki: Zannederim ki, burada rama­zân orucu da vardır-, ganimetlerden beşte birini vermenizdir" buyur­du.

Ve onları dört şeyden: Dubba'dan, hantem'den, muzeffet'ten ve nakîr (denilen kaplara hurma yâhud üzüm şırası koymak)dan neh­yetti. Bazen İbn Abbâs'm "Muzeffet" yerine "Mukayyer" dediği de vardır.

Rasûlullah:

— "Bunları ezberleyin ve bunları gerinizde bıraktığınız kavim ve kabilelerinize tebliğ eDiniz!" buyurdu

İbn Abbâs